Açıklama
₁
Sümerlerden bu yana değişmedi gerçekler Hala ölüyor insan, süt veremeyince kadın açlıktan, Tanımasını Bilmesini, Sevmesini öğretemiyor Sokakları, evleri artık birbirine benzemeye başlamış bu semtin oyun oynanmaz sokaklarında araçlardan kaldırımlara zincirlenen çiçek saksılarına dikilmiş ağaçlardan yalanlardan korkarken Yürümeyi unutup yaşamasını gülmesini deli saçları deli saçına benzesin diye saç ustasına para veren sosyal beceriksize en baştan yadırgandığını söyleyen dekorlarla güvence ve özgürlükleri küçük, süslü püslü kutularda ihtiyaç gibi ezberletenleri herkesi cühela değildir yaftası ile birbiri ardına dizen ₂ bilmeyi gizemli bulmayı bırakıyor sohbeti kesiyor Ayırım yok bu kent sen ondan uzağa kaçsan da böyle. . . _ |
Atlantis
_İçini acıtan
bu bir avuç şeyi göllere göm: Su altındaki batık köy kendi Atlantis’ in. Ay Suları Çoğaltınca
_Uykuda yüzünü
Doğuya dönünce Karanlığa batan Küçük adaların bal rengi sularını Ben düşümde görürüm Kıtaların – büyükçe adaların Keşfine çıkınca Kayalıkların Yaşamın kaynağını barındırmanın gururlu inadını Ben ayaklarımın altında korurum. Sorularının bildik yanıtlarını Aklımın kasasına emanet edince Yorulduğun yokuşları aydınlatan Uzaktaki uydunun Işığını karartan kalabalığın kirli güneşlerinin kışkırttığı Martıların seslerini ben sakinleştiririm. Yağmurdan sonra Ada kokusu, Akşamüstü sesleri Akşamüstü, çünkü Martılar günün başka hiç bir saatinde böyle davetkar seslenmezler. |
Ayazda Yol Almak
_Neyim var ki zaten
Kaç kişilik bir odayım? Sığmasam da içime Yüzlerce mumu birarada yanan Tek kandilim Yangın çıkartmaktan kusurluyum Yandıkça kararır Yandıkça çatlar, kırılırım Senin dileğinim ben O yüzden hiç sönmemekteyim. Taş boncuğum, mührüm Eskimeyen yerinle sen Henry Miller entrikalar kurarken yanıbaşımızda Dolaşıyoruz yuvarlağın girinti - çıkıntılarında Ölümü akıtmadan Kafatasımızda özenle Üşüyorum deme bana Seni en çok acıyan yaramın kabuğuna sardım. |
Bekliyorum O Günü
_Hiç bir şey bırakmayacağım giderken
Kalıyor bir başlarına mezartaşları Yazılarım silinecek daha kağıda gömülürken Kitabeler kutsal ruhlar içindir. Muştu göndermek isteyen var mı diye haber etmeyeceğim Toprak eritir mektuplardaki şiirleri Ne kadar renk varsa burada görebileceğim Anılar sepya fotoğraflar gibidir Ne kadar yalnızsam o kadar yalnız hissedeceğim Eksilmeyecek elimdeki sıcaklıktan başka şey Keyifsiz uyandığım uykular bitecek Ertesi sabah neşeli bir böceğim! |
Bir Küçük Alay
_Şarjım bitiyor
Yol bitiyor Sözcüklerim Onların sonu yok Acı tükeniyor Sevgi sönüyor Oyun oynama benimle Bu dünyada canım sıkılıyor Korktuğun sınır burası Yolum bitti Acımıyor, umursamıyorum Gelme benimle Alkolüm tükeniyor. |
Bundan Böyle
_Hangi sözcük anlatırsa onu
Yanına çizgi çek kanatarak Hangi sözcük onu anımsatmıyorsa konuşma artık Baharatlı, buruk, keskin, zehir gibi Göreceğin gelirse Gözlerin kapansın artık Özlemi acının üzerine giyip Uluyan çiseltide yürü Uslan artık Anlaması zorlaştıkça uzaklığın getirdiği tapınmayı Dirimi tanımlayansa her kelime Dilini kes orta yerinden Dönmemek üzere yola koyul, kafanı bırak tezgahta satılık. Çok hüzün, çok acı var yaşamımızda Bırakalım bunları onlara Karnımıza kurşun sıkmayacaksak olur olmaz bir tavırla Gidelim bizi bizden başka müneccimin anlamadığı bu bakır havandan Sevinçle karşılanacağımız, özlemle beklendiğimiz kuytuya Serin ve ıssız Bulduğunu yitirmediğin, keşfettikçe sır olmadığın Haksever ve hoşgören bakışlarını yüzlerinde gezdireceğin varlıklardan, Tanıdıklardan ve evcillerden Mavi, mutlu, küçük çiçeklerden olacak sabahlarımızda. |
Camille Claudel 'in Anısına
_Camillle, ağlama
Şaraba dönmüyor yaşların Sıkı sıkıya sarıl soğuk çağlardan sağ kalan evcimen kürküne Eller, ayaklar, başlar ve kitaplar Anımsamıyor kimse deliliğinden doğan yaratını Anımsamak acıtınca oğlunun yiten canını Ağlama, aşka gelmiyor taş yürekli yoldaşların. |
Canım Medyam - Media Bosom
_Acılarım açık seçik
Oramda buramda Deli saraylı Yardım istedim, seni seçtim Kalabalığı yaran heveslileri reddettim Yaralı. Boğazsız mısın Yoksa umursamaz mı Kalbim en görünür yerimde, delik deşik Hani koşarak gelen, hani umut simsarı? Biricik yardımın Gözümü karartmak mı? |
Cengiz Aymatov için
_Beyaz Gemisine bindi gitti özlediği topraklara
İncinen ırkının tüm ılımlılığıyla, Elçiyken gemisinin bayrağı barışa Bozkırda durmaksızın yol alan Ayakları yorulmuştu Şimdi küçük balık dinlenir suda |
Çocukken Yazıldı
_Saklamadım tarihçenin arkasındaki sözcükleri, sayıların şizofreni ile oynaştığı manzumeleri,
Ağlatacak kimse kalmayınca Gömüttten kazarak çıkartırken yarısı yenmiş dilimi Tırnaklara ve pirinç üzerine yazılmış yeminlerin okunmuş güçlerini Sayıklamadım başım hoş Göğsümde taşıdım hep künyemi. Kanım vururken duvardan duvara, Gülünç gelmiyordu masaldaki cücenin halleri Balıkçının denizkızına beklenen ihaneti, Ekmek kırıntım talancının yutağında en masum kabahati, Adı soluk almanın, Yaşadığımın sitemidir bu türbenin kitabesi. |
Çöldeyim
_Çöldeyim,
Uyku teslimindeyim Sıralı sırasız günışığı yaratan dertli aklımın peşindeyim Ben yağmuru bekledim Nuh’ dum, sevdiklerimi ruhuma yükledim Gemi toz toprağa bulandı, Seren taşlara gölge vermekten usandı Gidiyorum yaya, çıplak ayak, terim ayak izlerimde rüzgarlı denizler yaratacak. |
Dip
_Çakılı kalmış ölümüm
Son hamleyi yapan aklımın gözlerinde Artık duymamak ve şaşırmamak lazım, yerden göğe atlamışım Atlamayı düşünen kendime bakıyorum Yolculuğun acılı olmasından korkuyorum Çakılı kalmış ölümüm aklımın gözlerinde Buradan sonra şaşmamak gerek Alabildiğine parçalanmışım. |
Dizlerim Yaralı
_Uykuya giden çocuk,
Annesi olmuş Annesi ölmüş çocuk Her gün uyanırken, Her gece gözlerini kapatırken Bin yaş da alsan ömründen, Masum çocuk Büyüdüm, bilirim Canın yanınca ağlarsın çocuk. |
Dört Satır
_Dört kolluya bindirildiğimde
Yolcu etmeye gelme sakın Kıyıdan rastgele bir vapura el salla Bana veda ettiğini anlarım. |
Enkaz
_Işığını yitiren gemilerin umarsızlığı içinde
O gün bu gün yelin günlüğünü de tutmadım Hani gelsin götürsün fırtına Benim sığınağımı sis basmış, kadırgamda tayfa kalmamış Ne kral olasım var ücra adalara ne kaptanlığım değerli miçoluktan Şu yaralı ellerle bu geldiğim mesafe Deniz kestanesi iskeleti varlığım Ta ki bir kıyıda canı sıkılan bir çocuk oyunlar kurar da Gelgitlerden aklaşan kalıntıma acıyarak Yeniden can bulayım diye sığ sulara fırlatana kadar Gözünün ferini yitiren deniz kuşlarının beklentisi içinde Ha ölüm ha derinlerde kalıntı olmak. . . |
Eskiyi Özlersen
_Geceye kandil as
Güne perde çek Güneşi kedilerin keyfine bırak Ayışığına uyan Aklını acıtan yaşamanın tarifi Ağlarken kimse duymasın. |
Fark
_Tarçın kabuğunun sabrıyla
tarifini veremiyorsan bir tatlı gülümsemenin ben o ocakları yıkıp kupkuru sofralar kursam da çayın şekeriyle anılacak aç kaldığım ama güldüğüm bereketim. Acısın şefkat kaçmış evden öfke küf gibi yerleşmiş oturduğun yere. |
FER (Ulufer Oğuzcan için)
_Çocukluğum kadar yaşlı değil, ama
O hala Mahcup, kalemi kağıtla öpüştürürken Hiç varolamamış kaygı çizgilerinin Hürrem ’lik taslamasına izin vermiyor, Korku Ölüm İzin verirse iki dudağının arasında Yenilmiyor Yorulmuyor Hep yaşamak diyor Bu gezginin güneşi Kötü niyetli bulutlardan süzülüp geçiyor Yenilmiyor Yorulmuyor Yandıkça hayat buluyor. |
Gerekçem
_Yanlış insanların yanına rastgeldik yıldızkaymasında
Hem onlar bizim gibi mucizeler dilememişti Biz ise kör ve dilsiz ilk su verene teslim ettik aç canlarımızı Böyle düşünce ellere umarsız Oyuncak ve silah olduk istençsiz. Tuhaf bir havaya düştük gelgit sırasında Dolunayı, ölü devreyi bekleme direnişini gösteremedik Ki bize katılan en güçlü mayaydı sabır Yerinmesiz Katlanarak yüzümüzde açılan yaralara gönlümüzü delişmen kıldık Susmuş akıllarımızla alevden gömlekler içre merhemsiz Islah yolu silinmiş izlerimizin gerisinde kaldı Gerçi onlar bizi varetmemişti Sunduklarımızdan sonra ziynet etmiştik kalan günlerimizi Kalakalınca bir kuru kılıf bir de lakap Ne içleniriz, ne mecburiyetle aleminizde sürgün çekeriz. |
Giden Gemiler
_Bakakaldığım yörüngesiz akşamlar
Sabittir evlerin güneşle yanan camlarında Dönemem savrulmuşum soğuk sulara Ben seçseydim düşerdim kıraç toprağa Tek tek bitirilir gün dedikleri limanlar Oynar durur dünden silinmemiş bulutlar ufukta Gözden yitemedim, gittiğim yere varırım sonunda Talihsiz bir niyet kuşu Seçemedim bana yazılan suçu Yakıp savurmazlarsa kemiklerim kalır arta Marmara’ ma. |
Gidenin Arkasından
_Uyuyor şimdi
Ben de gözümü kapatayım Ürkütmesin onu gözümdeki kıvılcım Acımın, özlemimin, onun sonsuz uykusuna öfkemin şimşeği ve gözyaşımın karanlıkla öpüşmesi. |
_Görünmez
_Sözcükler geri dönüyor
yerinden edilmiş yuvalarına Ne kadar söz varsa Şimdi susmak lazım Tebdil- i kıyafet size benzemeye, görünmez sıradanmış gibi gülümsemeye güç ve zaman lazım. Sözcüklerim, kovaladıkça çoğalarak geri geliyor 6, 999, 999, 999’ unuza hoşgörü gösterdim tek başıma ! Ne anımsarsam unutmam lazım. |
Güvercini Vurdular
_Nasıl uyuyayım ben tufan başlamışken
Nasıl uyku tutsun gözlerim Günışığı bulamamışken Birarada yaşamayalım Öyleyse Sarılalım birbirimizin boğazına Sağ kalan tüm hakları kazansın Öyleyse adımız artık insan olmasın Nasıl sessiz kalayım Mahşerin atlıları ufukta belirmişken güvercini vurdular. . . |
Habib Kabil
_Meyin tadı bulaşıcıydı
Merhamet bir varoluştu Acıyı verdiler bize Avuçlarımız doldu doldu boşaldı Lanet okudular İçimize içimize üflediler ilenileri, Kendi Tanrılarına karşı savaşarak Gecede kalacaklar birbaşlarına Düşman bulamayınca karşılarında Dönüşü yok bu kıyımın Çünkü acıyı verdiler bize, Yollarımız dizlerimize kadar çürümüş et çamuru. . . |
Hala Yasaklı
__Ben ondörttüm
Sen ölü Gidişini gizleyen sözlerle Pisi otlarında yuvarlanarak oynamaktı beklenen İşte o yaz yangın çıkarttım ben yabangülüne saklanan kelebeğimi görmek için Bildiğin gibi sevecendi ve korkutmadı beni yabancılar Gidişini önemsemeyen o zorba gözleriyle Kumlarla, oyunlarla kirlenen O çocuk doğamla içerledim Ben de senin gibi affedilmedim. |
İnsan Bazen Bazı Şeyleri
_“ İnsan bazen bazı şeyleri
nedenini bilmeden yapar. “ Hep bir anlamı, bir nedeni olmalı İstemeyerek yaptıklarımın, Işığın ve karanlığın ardındakini görmek istememin nedeni Doğru zamanı var mı Tokadı yedikten sonra Kapı arkalarına saklanıp ağlayan çocuk için Yeri yurdu var mı Aktığı için ceza gören gözyaşının Alay edilen insansılığının Ve yanıtı boynuna asılı iyilik fermanının. |
İpucu
_Morgda çalışanlar gibiyim
Her öykünün sonunu biliyorum Dışarı çıkıp insanlara söyleyemiyorum. En çok sevilen Uzakta bir gölge oluyor Yaşananlar Yaşayanlar siliniyor Duygular kutularda saklanamıyor Pandora bile pişman bugün. |
Kendi Kendine Konuşma
_Senin çiçek adların
Her toprak yol kıyısında bir gelincik Adı unutulmuş Duyulmamış sarı süsen Bekçi ayakucunda adasoğanı Yolduğum yaban otlarını kurutup yastığıma doldursaydım Gece içine sindirirken göğe karışan kokularını Sen benim dikildiğim yerde, ben senin kefeninde uyuyor olsaydım. |
Kalıp (I)
_Düşündükçe olursun,
Sayar, sıraya koyarsın, aptalı diziden silersin, Emekleyen kadar muhtaç, koşucular kadar öndesin Surettir, mekandır; söz ile bezenirsin, Kanilerle danışma, hanelerde istenirsin, Yola değil ufka bak ki eğimler hemen bitsin, Sahipsiz onca sokak bekler, oyalanma tepelerde, İn ki yokuşu yeni nefesler tükensin. |
Kalıp (II)
_Sal geceye, sabaha dönüp gelir korku
Hem unut sabahı, hem yolu; taş da bekler sel de Tahammülü yitince olanaksızın adını öğrenir yolcu Yol soranı gocunmadan taşı da sırtlanma bilmezden geleni Ve isteme kimseden kamburuna yük olmayı; Ayağına denk gelir, senden bilir ayazda kalmayı, Kimsesiz gökyüzüne uzan uzanabildiğin kadar Toprağın sabrı vardır, saklar kavuşacağınız anı. |
Kırmızı Uçurtma
_Bu, mutluluğun resmi olabilirdi
Öyle olamadı Ne ressamın ne de resimdeki çocuğun suçu: Resimde kalmak istemedi, Uçup kaçtı uçurtma. |
Kutsal Diye Konmuş Adın
|
Martaval
_Olur,
yağmurdan sonra ağlamamış gibi baksın gökyüzü, yanağına kondursun ebemkuşağını, dağlar, tepeler hep yeşil kalacakmış diyeyim deniz hep çocukların kahkaha yuvası, kumdan kaleler ve cıvıl cıvıl fırtına kuşları bugün de kitaplar devirmiş, sinemalar gezmiş, babalar, analar elleri kolları dolu bebeler üşümez, oyunlardan yorulur uyurlarmış uyku bu, uyanırlar yine güler, oynar, büyümeye acele etmez, ne terkedilmiş ne hor görülmüş küçük hayvanlar olur bu her gün, her gün mutlu döner dünyanın çevresinde bulutlar. . . Daha ötesi, silmiş kanlı tarihini evren, oturup yazmaya başlamış en barışseverinden kardeş kardeşe hasım değil, lokmanın sahibi kırıntıyı hasetle sakınmıyor her iklimde verim, her kıraçta bereket dönüyor, dönüyor mest olmuş güneş. . . Aklın kanıyor mu, Ne dersin? Aç ve yetim konanları unutmak kolay oluyor mu? |
Martı Sesi
_Kimin çamaşırı yarım yıldır yırtık, kimin şeytan uçurtması kaçmış, bilirim,
Kim gizlice tüttürür balkonda, kim kafayı çeker, Hangi kadın cam silerken kısa etek giyer Kime mübahtır Kime yasaktır Bilirim Kent martısı, çöp martısı, Bu çatılar ne vakit çökecek, Kaç çocuk kuşların adlarını öğrenmeden ölecek Bilmek Konmak, kalkmak Benim işim. Hastahane çatısından el sallayan bebek Sen beni hiç deniz üstünde görmedin. |
Masumiyet
_Taş, oyuncak, biraz toprak
Kaçamayacak kadar küçük cesaretimin ayakları Ya kapatıldığım kum saati neden bu kadar hasımla dolu Tıka basa Döve döve Öldüresiye Taş, toprak, bir kaç oyuncak Benimle gömülmeyecek Ağlamayacaksınız bile Oh, değil mi bana Oh olsun Kötü çocuktum İyi ki yokoldum. |
Minkhef
_Hasankeyf’ in yazgısı suyla doğmuş
Kimseye ait olmayan taşlar Kimsenin olmayan kenti doğururken Ocaklardan taşıyan ellerden bir kemik kalmamış Buyruğu veren hakan unutulmuş Batan şehir sudaki kabrine dönüyor. |
Neydi Yaşamak
_Ne yazsam açıp şu canımın içine
Yardı rüzgar Tuz bastı, buza sardı ay Yürek mi söndü, nar ağacım mı öldü Kan mı değil bu dolaşan canımın içinde Neredesin yar Yok muydun Ben mi hayatı varsaydım? |
Neye Benzer
_Bir dalga
Bir kanat kavisi Mor, mavi Işık, sıcak. . . Mum alevinin son soluğu mu, Akşamüstü mü? |
Ölümsüz Kim ?
_Mümkünse de istemem
Bileti geliş – dönüş kestirdim Çok gözyaşı, çok ağrı biriktirdim Kalırsam bu borcu ödememek olmaz. Tas, tarak, hepsi tamam Hamam kurmadım, tini temizlerdenim, Bir beyaz urban verirlerse bir karış yurt da harman Eylenir, beklerim Saati gelmeden yolculuk olmaz. Biraz küçük, bir an dinç, hep yorgun ve eskiyim, Eser de buranın ben de bu yaşamın eseriyim Geldiysem gideceğim Bedelsiz can taşınmaz. |
Sesime Gelen
_Suların içinde uyurduk
Sular donmuştu Ne sarı ne beyaz, ne başka kirli renk Acımız da kanaya kanaya soğumuştu. Yalnızlık pusu kurmaz Canavarların terkettiği bir kovuktu, Olmayışın ıssızlığı üstüste giydikçe üşüdüğün ayaz Ateşi bulmaya hevesli bir ilk çağ yorgunu, Gece örtülünce bulutların üstüne Pus sarmalamış, kurt bile dokunmaz olmuştu. Avazım eriyen karlarla bir derede çağıltı. |
Sıla Özlemi
_En sevdiğim resmimde adaya varan vapursun
Güvercin alacam Bir kahveyim bir köpük şafakta asılı kalmış şimşek çakmalarında Sular kararınca Salıncağının rüyasına yatmış çocuğum İstanbul’ da Duvar kıyılarında yumuşakbaşlı ayvanın çiçekleri bildim ben şekerin tadını Dayakla ekmeği Tuzlu ve ıslak Meğer ummanmış adı. |
Simgesel
_Çiçeklenmiş erik ağacına tırmanan kedi
Oyun mu av mı, Sonuna kadar Bir gece önceden unutulmuş sokak lambası Kimseye gerekmiyor ışığı Yandıkça ömrümün sonu. |
Sırça Köşkte Yazılan Masal
_Ayna ayna
Söyleme bana Yarın daha sıcak ve umutsuz olacak Yolumu yitireceğim bir ormana rastlayamayacağım Dağlarda açlıktan çıldırarak ağlayacağım Ağlamaktan kuruyup tutuşacağım Ayna, beni varsayma bu gecelerden sonra Kırılır donarsın sırrında son bakışımla Ayna ayna Yokum, eksiğim, kayıbım Kendini kandırma. |
Son Lodos
_Kiminin bağrında dört mevsim, yedi iklim dinmese de eşek poyrazları Ağlayan göğe tutunmalı,
Öfkeli sesini fırtınanın susmuş bir koşu gibi ölüme terkedilmiş atların içinde Avuç içi kadar umudumuza palamarlamalı Ki istanbul bu yağmurla doyar, Yağmazsa kırılır kolu kanadı Martının nasıl sarhoş balık bayramıysa lodos Bugün kış bitiyor, Sevdayı bahar yorgunluğuna hazırlamalı. . . |
Son
_İki ozan kıyaslanamaz, ayrımları apaçık
Biri pencerede buğu, diğeri bahçedeki eriğin dalları Bir ozan dildeyse ezgiye yoldaş diğeri yağmurundan kaçılan bulut Suskunluğun içinden dile geldi yalnızlığı paylaştırdı İki şair iki güneşli gün Yarından sonra hep aynı mevsim. |
Sonuç
_Taş bile çürüyor içine tohum girince
Ne kadardır kullanım süresi Şu hayatla çepeçevre bedenin Hep umuttur Her gün çimlenir başkasının teriyle Sevinir kozalar Avlandıkça doyurur neslini Diri bile ölümle bulmuş panzehirini Açıldıkça geçitlerin kilitleri Ellerin izi iz üstüne Lekeli Susar kapılar da bir gün Kerteleri silinir gelip gidenin. |
Sürgün Dar-ı Dünyada
_Erdemliysen
Olduğun gibiysen Çıplaksın Tüm savunmasızlara yaptıkları gibi Av ortamındasın İnsan acımayı bilmez Umarsızsın Kaçış ya da teslimiyet anındasın Gölgenden başka terkedeceğin eşya yok Haydi Dönüş yolculuğu başlasın. |
Tarik-i Dünya
_Pür- u beden gezeni izlemezsen
Bu bataktan kurtulamazsın alacağına rehin vereceğin çoksa Seçtiysen çamurdan bir yol, Koyduysan kuytuya bir kör inanış, varamazsın kendinden bir adım öteye Her çırpınışın boşuna, bu ömrün de karşılıksız olacaktır, Ne kadar yaşasan o kadarını ölüme ekler bu rüya. |
Tek Başına
_Ağaçlar da düş kurar mı, kuşlar gelince sevinir mi,
Onlarla kendinden kurtulur mu, uğramazlarsa kendini avutur mu, Vapurların ardından uçabilse de yaprakları, Gün batarken yuvada kalmaktan hoşnut mu, Ağaçlar da değer biçer mi, Havayı yararken savaştığına değer mi? Rüzgar durunca kalbini dinler mi? |
Uyku Öncesi Kitapları
_Herkesin anılarında bir Yelpaze,
Herkesin umutlarında bir Hayat Satılık Çok getirir, ama güzelliğini getirmez ilk okuma hevesimin Bulunmaz Küflenmeye bırakılmış yerinde göz bile değmez: Unutuldum Cildim rutubet tutmakta, içimde güveler Her çocuk için biraz anne Her anne için biraz eski Her benim gibi biraz neşeli Gerçi eskiye özlemin sepyası şimdi Herkesin anılarında bir yelpaze. Mutsuz, ama ölemeyip denizaşırı kaçak yaşayanlarınki kadar büyük mutsuzluk Her erkek ve kadınınki Söylenmez Dergi kapakları kadar aydınlıksa gülüşleri Her şey yolunda demektir: Dayak, küfür, yalan Her bebek için çok uzak Her ben kadar özgür ve deli |
Uzakta
_Kendi buzdağlarına rastlamaya çıkıyor yolcular
Edinip birer kartograf Güvenemiyorum dilini anlamadığım kıtadan yansıyan çağrılara Öyle yağmalanmış Öyle dibe oturmuş Toprak üstünde soluk almayı unutmuş Ve hoşnudum demir sandukamdan. |
Yarın
_Belki kar yağacak
Belki erguvan açtıracağım erkenden Fayton orada Sahil orada Çocukluk neşem, kovam, küreğimle kum dolacak Bir kumdan kale daha gözümün nuru tükenmeden. |
Yaşamın Sırrı
_Bahçelerin darabaları oyun arkadaşımdı,
anlattılar ötekilerin oyunlarını uyandıkça uykuya dalanların korktukça kahramanlaşanların. Sonra ne kalacak akılda Tohum ektiğim Gayrısı Aldım, verdim, ben seni yendim. |
Yenilmeyi Öğrenmek
_Yıkılırken bile nasıl destek olunur bilmeden
Nefretin rengi genişliyor içinde Kimse masum kokuyu katamaz Varoluşundaki yapma çiçeklere Günışığına yer açıyorum Her gün yeniden odalardan eşyalar atıyorum Yıkıyorum Seyircisiz gözyaşıyla yıkıyorum Günışığına yer açıyorum Her gün yeniden. |
Yıldızların Aydınlattığı Yer
_Beklemekten yorulmuşlar gibi
Birbirlerini iterek, ezerek Geride kalma kaygısıyla Daha ileri, daha yukarı Yeraltında dinlenirken şeffaf örtüleri Keyifli olmalı Bundan sonra telaşlar olmaksızın dinlendirmek gözyaşından yorulan gözleri Parlak aydınlık solarken sabahın ardından Daha büyük bir umutları olmalı Bunca aceleci Bu dünyanın erkenci ölüleri Kömür madeninde Okul yolunda Kar altında Ana- baba dayağından Açlıktan Alıştırdı herkes kendini Her bir çocuğun yıldız kayması ölümüne Güleç yüzüyle uykusunda Yarının oyunlarını kuruyor mudur Karnı tok çocuklar Umut ve barışın günün doğuşu gibi sıradanlaştığı Yıldızların aydınlattığı bir köşede ? |
Yılgın
_Dallar suda karanlığa bakarken
Güneşin kalıntılarını talan eden bir gölge yayıldı sazlara Serinkanlı bir karardı Ophelia da kendine sormuş muydu: Tüm çiftler Narkisos’ un Sudaki yansımasıydı Sesle yazı Çiçekle sabah Nefesle gövde Kalem de kağıttan ayrılırdı Buna ne kadar dayanırdı? |
Yine
_Tarih bu
Bu tarih
Senin geçmişin
Ve geleceğini belirleyemeyeceğin
Tarihin
Sen sözcükleri öğrenmeden önce yazılmaya başlanmış
Senin içinde yaşama kararı almadığın
Şimdi gözünün önünde
Bugün doğmuş insan yavruları için geçmişlerinin anlamsız, belirsiz bir anti öykü kahramanı
Tarih bu
Bu tarih
Onlara ait olmayan geçmiş
Kendini yineleyecek
Tarih bu
Okuyup öğrenecekler,
İnsanlar hep birbirinin aynı günler görecekler.
Bu tarih
Senin geçmişin
Ve geleceğini belirleyemeyeceğin
Tarihin
Sen sözcükleri öğrenmeden önce yazılmaya başlanmış
Senin içinde yaşama kararı almadığın
Şimdi gözünün önünde
Bugün doğmuş insan yavruları için geçmişlerinin anlamsız, belirsiz bir anti öykü kahramanı
Tarih bu
Bu tarih
Onlara ait olmayan geçmiş
Kendini yineleyecek
Tarih bu
Okuyup öğrenecekler,
İnsanlar hep birbirinin aynı günler görecekler.